Bizim buraların(Ege Bölgesi) en kıymetlilerinden, atalarımızdan kalma, nesli tükenmek üzere olan yerli buğdayı: Karakılçık

Hem biraz sohbet olsun, üretmenin önemini anlatalım istedik hem de yerli tohumumuz karakılçık buğdayının faydalarından bahsedelim dedik.

Afiyetle okuyunuz!

Tüket tüket tüket tüket…

Tükenirsin.

Üretirsen yeşillenirsin.

Üretirsen allanır budaklanırsın.

Üretirsen çiçeklenirsin.

Üretirsen gülümsersin.

Üretirsen seversin.

Üretirsen seveni zaten seversin, ama sevmeyeni daha çok seversin…

Kendine üret. Kendin için üret! Bütün ortaya koydukların etrafına saçılsın, bollu bereketli saçılırlar… Üretirsen; ah ne güzel görmezden gelirsin, ne güzel kulak asmazsın, ne de güzel üstesinden gelirsin. Üretirsen; kendi doğruların olur, kendi yanlışların olur. Üretirsen; ununu eleğinden kendin geçirirsin. Sen yeter ki üret! Sevgin de, gerçeklerin de, değerlerin de, doğruların da, yanlışların da, çiçeklerin de, kelimelerin de, ağız dolusu gülüşlerin de herkese yayılsın. Açık seçik, sere serpe, bollu bereketli hayatlara…

Kendini sevmeyen insan başka kimseyi sevemez. ‘’Ben seni kendimden daha çok seviyorum!’’ cümlesinde büyük sıkıntı vardır. O sevgi değildir. Yok, yok vallahi sevgi değildir. Altyapısal bir sıkıntı vardır orada. Kötü anlamda değil, aman ha! Büyük bir sevgisizlik vardır belki mesela. Anadan, babadan görülmemiş, edinilmemiş arkadaşlıklardan doğalıyla geçmemiş, ağabeyden-abladan hiç gelmemiş… Kocaman bir sevgisizlik. Bastırılmış sevgisizlik, sevgi patlaması olarak çıkıyordur dışarıya. Ve fakat, bastırılmışlıklar iyi değildir… Nice toplum tarihlerinin de gözler önüne sürdüğü gibi… Velhasıl kendine değer vermeyen, kendini sevmeyen insan biraz eksiktir.

Eksik insanlar kendilerine çiçek almalıdır. Toprağı eşmelidir. Hamur açmalıdır mesela. Poğaça yapmalıdır. Kendi en sevdikleri poğaçayı! Giyinip kuşanmalıdır. En jantisinden! Aynada kendilerine göz kırpmalıdır. Kitap okumalıdır eksik insanlar. Evet o ‘entel’ aktivitesi olandan… Ayaklarını çimene basmalıdır. D vitamini sömürmelidir Güneş Ana’dan. Bolca en sıcağından. Bir köpeğin kafasını okşamalıdır eksik insanlar.

Hayatın hayat olduğunu anlamalıdır.

Doğanın büyüklüğüne saygı duymalıdır.

Toprağın şefkatine kendini bırakmalıdır.

Güneş ile Ayın ahbaplığına imrenmelidir.

Müzik ve dansın cilveli ahengine kendini kaptırmalıdır.

Eksik insanlar…

Tamamlanmalıdır.

İşte bu yüzden yaşasın üreten insanlar, yaşasın üreten toplumlar! Ve yaşasın karakılçık buğdayımız.

Karakılçık buğdayı, yüzyıllar öncesinden bize yadigar kalan, topraklarımızda ekilip biçilen bir buğday türüdür. İçerdiği yüksek mineral, protein ve lif oranları ile çok kıymetlidir. Glüten oranı, günümüzde genetiği oynanmış buğdaylara kıyasla çok düşüktür. Vitamin açısından oldukça zengin olan karakılçık buğdayı içeriğinde A, E, C ve K vitaminlerini bulundurur.

Lezzetinin dillere destandır ve bunun bizce en büyük sebeplerinden biri; karakılçık buğdayının öğütülmesinde kullanılan eski usullerdir. Karakılçık buğdayının dış kabuğu yeni nesil GDO’lu dediğimiz buğdaylara göre daha sert bir yapıya sahiptir. Bu sebeple buğday öğütme makinalarında öğütülememektedir. Yalnızca eski usul su ya da taş değirmen kullanılarak öğütülür. Bu sebeple, fabrikalaşmış yapıdaki ticari işletmelerde karakılçık buğdayından faydalanılamamaktadır. Potasyum, fosfor, selenyum, demir ve %13 oranında protein içeriğine sahip ve oldukça lezzetli olan karakılçık buğdayının sindirimi de oldukça kolaydır.

İşte tüm bu sebeplerden ötürü, bu kıymetli tohumlara sahip çıkmak oldukça mühim bir mesele.

Geçmişe ve üretime sahip çıkmak bize emanet! Ürettikçe kazanacağız.

Öne çıkan blog yazılarımız